Selamünaleyküm, Gönül Dostlarımız,
Cumamız Mübarek , Rabbim, birbirimizi sevmeyi, birbirimize yardım edebilmeyi nasip eylesin,
Amiin
Mogolistan' daki Yardım Köprüsü Vakfı öğrencileri de Hay Vakfımızın Başkanı İlyas Bey'in Rahmetli Annesi için hatim okudu, dualar ettiler. Allah Kabul Eylesin, mekanı Cennet olsun.
Amiin
Yaptığınız yardımlar yerlerine ulaştırıldı. Allah sizlerden razı olsun. Amin.
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Evet, onları da, atalarını da barındırdık. Nihayet ömür kendilerine (hiç bitmeyecek gibi) uzun geldi...” (Enbiyâ, 44)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Ömrün uzunu, Allah’a itaat yolunda geçen ömürdür.” (Münâvî, Feyzü’l-kadir, 4,140)
Göklerimizden Al Bayrağımızı İndirtme Ya Rabbim,
Moğolistan'dan Bayanölgeyde eğitim ve öğretim çalışmaları devam etmekte olup, sizlere çok çok selamlar ve dualar gönderdiler.
Allah razı olsun.
Amiin,
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Ey Peygamberler! Temiz olan şeylerden yiyin; güzel işler yapın. Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyla bilmekteyim.” (Mü’minûn, 51)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Şüphesiz helâl bellidir. Haram da bellidir. Fakat bu ikisi arasında (helâl veya haram olduğu açıkça belli olmayan) birtakım şüpheli şeyler vardır ki, pek çok kimse onları bilemez. Şüpheli şeylerden kaçınan bir kimse, dînini ve haysiyetini korumuş olur. Şüpheli şeylerden sakınmayan bir kimse ise, zamanla harama düşer…” (Buhârî, Îmân, 39)
Bir gün Hz. Peygamber (sav):
“Ebû Bekir’in malından istifâde ettiğim kadar başka hiçbir kimsenin malından faydalanmadım…” buyurmuştu.
Hz. Ebû Bekir (ra) ise bu iltifatkâr sözlere karşı gözyaşları içinde:
“Ben ve malım, yalnızca Sen’in için değil miyiz yâ Rasûlallah?!.” (İbn-i Mâce, Fedâilu Ashâbi’n-Nebî, 11) demek sûretiyle kendisini bütün varlığıyla Peygamber Efendimiz’e adadığını ve O’nda fânî olduğunu ifade etmiştir.
Efendimiz (sav)'de bu aynîleşme sebebiyle:
“Ebû Bekir bendendir, ben de ondanım. Ebû Bekir dünyâda ve âhirette kardeşimdir.” (Tirmizî, Menâkıb, 20.) buyurarak, mânâ âlemindeki beraberliklerini ve kalpten kalbe gerçekleşen hâl akışını ifade etmişlerdir.
Vefat eden, Raşit Gündoğdu hacının hatimine öğrencilerimizle katılım sağladık. Allah Kabul Eylesin.
Amiin,
Dünya ve Âhirette Kardeş Olmak ne güzel, ne mutlu bu kardeşliğin kıymetini bilenlere.
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah'tır, Resulüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler.” (Mâide, 55)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Ebû Bekir bendendir, ben de ondanım. Ebû Bekir dünyâda ve âhirette kardeşimdir.” (Tirmizî, Menâkıb, 20.)
Nasihat güzeldir. ders alabilene, nasihat bedeli tecrübe ile satın alınmış pırlantadır..
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Sen öğüt ver (vaaz ve nasihatte bulun)! Çünkü nasihat (ve hatırlatma) mü’minlere fayda verir.” (Zariyât, 55)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Din, nasihatten ibârettir.” (Buhârî, Îmân, 42)
Dünya hayatı gerçekten bir rüya gibidir. Bugün var ken, ömürün yetiyor Hakka teslim oluyorsun, Bize kalan sadece yaptığımız iyi ameller ve hayır, sadakalar.
Allah(c.c.) iyi amel ve sadakası bol olanlardan eylesin.
Amiin,
Şâh-ı Nakşibend Hazretleri’nin yetiştirdiği büyük velîlerden Muhammed Pârisâ Hazretleri, hacca giderken yolu üzerinde uğradığı Bağdad şehrinde genç bir sarrafa rastlar. Gencin birçok müşteriyle durmadan alışveriş hâlinde olup zamanını aşırı dünyevî meşgûliyetlerle geçirdiğini zannederek üzülür. İçinden:
“Yazık! Bu delikanlı Hakk’a kulluk edeceğine mâsivâ ile meşgûliyete dalmış!..” der. Fakat gencin kalbine nazar edince hayretle görür ki, âzâlar dünyevî meşgûliyette, kalb ise Rabb’iyle berâber ve zâkir durumda…
Bu sefer:
“Mâşâallâh! El kârda, gönül yarda!..” buyurarak genci takdîr eder.
Hicaz’a vardığında da Kâbe’nin örtüsüne sarılmış içli içli ağlayan ak sakallı bir ihtiyarla karşılaşır. Önce adamın yana yakıla Cenâb-ı Hakk’a yalvarmasına ve dış görünüşüne bakarak:
“Keşke ben de böyle ağlayarak Hakk’a ilticâ edebilsem.” der ve adamın hâline gıpta eder.
Sonra onun da kalbine nazar edince görür ki, bütün duâ ve ağlamaları, fânî bir dünyalık talebi içindir. Bunun üzerine rakîk kalbi, mahzun olur.
Kıssadan da anlaşılacağı gibi mühim olan; dünyevî meşgaleleri, âhireti ihmâl etmeksizin devâm ettirebilmektir. (Osman Nûri Topbaş, Gönül Bahçesinden Son Nefes, Erkam Yay.)
Helikopter kazasında şehit düşen 13 Kahraman Şehidimizin Ruhları Şad Olsun, Allah(c.c.) rahmet eylesin. Mekanlarını cennet eylesin. Rabbim(c.c.) böyle acılar bir daha göstermesin.
Amiin,
Yardım Köprüsü, öğrenci ve ailelerini bilgilendirmek için yemekli bir program tertip edildi. Kur'an okundu, Tüm müslümanların, atalarımızın analarımızın ruhları için dualar edildi. İkramda bulunuldu. Allah Kabul Eylesin. Devamını nasip eylesin.
Amiin,
Tefekkür İbadettir
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Eğer Biz bu Kur’ân’ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara tefekkür etsinler diye veriyoruz.” (Haşr, 21)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Allâh’ın yarattıkları üzerinde tefekkür edin...” (Deylemî, II, 56; Heysemî, I, 81)
Ashab-ı kiramın bütün düşüncesi ve hedefi Allah rızasını kazanmak ve ahiret selâmetiydi. Bugünün insanın bütün düşüncesi ve hedefi ise neredeyse dünya olmuş ahiret unutulmuş durumda.
Dünya muhabbeti çoğaldıkça bütün kötülükler sırayla uygulanmaya konur. Çünkü dünyevi anlamda ne isteniyorsa onun mutlaka bir bedeli oluyor ve onu karşılamak gerekiyor. İslâm’a uygun olmayan hareketler başlayınca vücut ülkesini fitne kaplıyor. İlk önce kalp bozuluyor, sonra akıl ifsad oluyor, sonra vücudun diğer organları manevi hayatiyetini kaybedip gaflete bulanıyorlar. El, kol, ayak, kulak, göz, dil manevi hallerini kaybedip adeta çamura bulanıyorlar.
Maraz, bedenin sağlam haldeki alışkanlıklarından sapmasına ve görevini istenilen şekilde yapmasına engel olan ârızadır. Buna "illet" de denir. Maddi olanı olduğu gibi manevî ve kalbî olanları da vardır. İnsan bedeni ve kalbi için aslolan sıhhattir. Kişi bedeninin sağlığı kadar, kalbinin sağlığından da sorumludur. Her türlü ahlâksızlığın başı, idrâk ve irâde'nin âfeti bir hastalık var ortada. İşte bu bu hastalık şek ve şüphe kaynaklı nifâk hastalığıdır.
Böyle bir şüphe marazına yakalanan her şeyden şüphe eder, Allah'tan, Peygamber'den, şüphe eder, Hak tanımaz. Onun gözünde hak namına sâdece kendisi, menfaatleri ve hayatı vardır. Her şeyin kendisini aldattığı vehmiyle kafası karışık, zihni allak bullak, kalbi darmadağındır.
Zevkinden, keyfinden, çıkarlarından şüphe etmez; onlara hemen atılır. Aldatmayı, hîle yapmayı, entrika çevirmeyi çok sever. Nefsin özünde böyle aldatma temâyülü hep vardır. Şüphe, fesâd ve nifak olarak tezâhür eden bu kalbî maraz, gelip geçici olduğunda tedavisi biraz daha kolaydır, ama huy hâline gelip bir kere yerleşti mi bir daha tedâvîsi çok zordur.
Nifak öyle bir ateştir ki kimin iman levhasına isâbet ederse paramparça eder. Fitne kıvılcımlarından isabet alan kalb, yakıcı bir azâba dûçâr olur. Münafıkların yeryüzündeki fesâd ve bozgunculukları pek çoktur. Ama bununla birlikte hep kendilerini ıslâh edeci sanırlar (Bakara, 11-12) veya öyle olduğunu söylerler. Münâfıklığın ayrıştığı nokta da burasıdır. Münafıklar, itikadî olarak inanmadıkları halde kuru bir iddiâda bulunurken, kalplerindeki maraza mağlup olup kendilerini sıdk ve ihlâs ilâcı ile tedâvi etmeyen samimiyetsiz müslümanlar da bir süre sonra bu onulmaz derdin müptelası olabilirler.
(Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz, Altınoluk Dergisi, Mart-2001)